Kimlik ve kavram olarak laiklik
Gezi Parký direniþi her ne kadar adý anýlan parktaki aðaçlarýn sökülmesine ve parkýn yýkýlmasýna karþý baþlamýþ olsa da 31 Mayýs’tan sonra, iktidara çeþitli itirazlarý barýndýrýr bir eylem haline geldi. Türkiye’nin farklý þehirlerinden insanlarýn katýlarak yaþam tarzýndan yerel yönetimlere, hýzlý yapýlaþmadan adalet sistemindeki bozukluklara kadar hayatlarýnda söz söylemek istedikleri bir harekete dönüþtü. Bu süreçte siyasi alanda sýklýkla kullandýðýmýz kavramlar yeniden karþýmýza çýktý. Bunlardan biri de laiklik.
Siyasal bir kavram olarak laiklik bir örgütlenme biçimi ve bu örgütlenme biçimine göre hiçbir dinin ve inancýn diðerine üstünlüðü olamaz. Tüm inançlarla kurduðu eþit mesafe hem inancýn dinsel veya felsefi düzeyde özgürce tartýþýlabilmesine olanak tanýyor hem de demografik yapýnýn çoðunluðuna bakmadan tüm dinlerin örgütlenmelerini güvence altýna alýyor. Bu gibi bir laiklik anlayýþý hukukun yurttaþlarla eþit mesafede durarak ifade, fikir ve inanç özgürlüðünü güvence altýna alma garantisini de saðlýyor.
Türkiye’de laiklik siyasal anlamda dinî ve inanç özgürlüklerinin güvencesi olmak yerine Cumhuriyet’in kuruluþundan bu yana milliyetçi devlet sisteminin varlýðýný sürdürmesinin referansý olarak kullanýlýyor. Kavram ayný zamanda bu anlayýþla özdeþleþtirilenlerin sembolleriyle vücut bulan bir kimlik. Yani, Türkiye’de laiklikten bahsedildiðinde hem kavrama hem de kimliðe gönderme yapýlýyor. Bu haliyle de, toplumu oluþturan cemaat ve bireylerin belleklerinde laiklik tarihsel, siyasi referanslarý ve yaþanmýþlýklarýyla yer alýyor.
Özetle tarihi gözden geçirirsek kavramýn nasýl kullanýldýðýný hatýrlayabiliriz. Laiklik Türkiye’de cumhuriyetçilerin sahiplendiði bir kavram olarak reforme edildi ve egemen sistemin sürekliliðini saðlamasýnda önemini korudu. Bu yaklaþýmla, Türkiye’deki laiklikle iliþkisinde Sünni Müslüman Türkler esas yurttaþ olurken, Hýristiyan, Yahudi veya diðer dinlere mensup yurttaþlar azýnlýk yurttaþ olarak konumlandý. Alevilik gibi farklý bir Ýslam anlayýþýna sahip yurttaþlar doðrudan azýnlýk statüsüne sokulmasalar da, eðitimden ibadete kadar çeþitli alanlarda ayrýmcýlýða ve asimilasyona maruz kaldýlar. Sadece Sünni Müslümanlara hizmet vermek üzere devlet tarafýndan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý kuruldu ve bu kurum dinî hizmet vermekle kalmadý gerektiðinde milliyetçi siyasi mesajlarýn cami hutbelerinde yer almasýna vesile oldu. Böylesine reforme edilmiþ ve milliyetçilikle þekillendirilmiþ bir laiklik anlayýþýnda ibadetlerini inandýklarý þekilde rahatça yerine getiremeyen mütedeyyinlerin bir kýsmý da ayrýmcýlýða uðradý. Ýstiklal mahkemelerinde bu gibimütedeyyinler kadar, diðer dinlere mensup yurttaþlar da yargýlandý, idam edildi. Baþörtü yasaklarý kadýnlarý eðitimden iþ hayatýna, siyasete birçok alana girmesini engelledi. 1960, 1971, 1980 darbeleri egemen laik devlet anlayýþý çerçevesinde gerçekleþti. 1997’deki 28 Þubat darbesinde de laik devletin benimsediði düþünce, ibadet ve kýlýk kýyafet biçimine karþý olanlarýn tasfiyesi yönünde adýmlar atýldý.
Kýsaca, laiklik devletin ilkelerinin kýrmýzý çizgilerini koruyan bir kavram haline geldi. Bu yaklaþýmla, devletçe laikler bir tarafta Cumhuriyet’in deðerlerini korumak için konumlandýrýlýrken bu tip bir laikliði eleþtiren Müslümanlar irticacý olarak deðerlendirildiler. Bugünkü polarizasyonu anlamak için laikliðin kimlikleþmiþ bu kullaným biçimini anlamak önemli.
AKP (Adalet ve Kalkýnma Partisi) bu gibi bir polarizasyon ortamýnda iktidara geldi. AKP, Cumhuriyet’in laiklik anlayýþý karþýsýna kavram olarak demokrasiyi, kimlik olarak da dindarlýðý yerleþtirdi. Laiklik, demokrasi ve dindarlýk hali birbirini dýþlayan kavram ve haller olmamasýna raðmen, Türkiye’de kavramlarýn siyasi bagajlarý nedeniyle birbirlerine zýt þekilde konumlandýlar. Laikliði savunanlar doðrudan cumhuriyetçi kampa yerleþtirilirken, demokrasi kelimesini kullananlar bazýlarýnca AKP’li olarak addedildi.
On yýllýk AKP iktidarýnda bu kutuplaþmanýn yükselmesine ve yerleþmesine neden olan taraflarýn biri de cumhuriyetçi ve laik deðerlerin bekçiliðine soyunan CHP (Cumhuriyet ve Halk Partisi) oldu. Laiklik kavramýnýn kullanýmýnýn çoðulcu ve kapsayýcý þekilde yeniden düzenlenmesini saðlamak yerine, kavramýn var olan kullanýmýný bir statüko aracý olarak milliyetçi bir çerçevede “ulusalcýlýk” adý altýnda benimsedi. Laik kesimin içerisindeki deðiþimi okumak ve siyasi alan taleplerine alan açmak yerine gitgide içine kapandý. Bu haliyle de, toplumun dönüþümüne cevap veren AKP olarak anýldý, zira o kendi tabanýnýn siyasi ve sosyal ihtiyaçlarýna sürekli cevap verdi.
Son döneminde, kendini zorlayan bir muhalefet bulamayan AKP de içe kapanmayý seçti ve özellikle 2007 seçimlerinden sonra siyasetini ve kadrolarýný daha da muhafazakârlaþtýrdý. Siyasi alandaki birçok konuya dinî referanslarla açýklarken milliyetçi söylemini de býrakmadý. Böylece, AKP’yi çoðulcu olmak için zorlayacak bir alternatif olmadýðýndan kendisine oy veren kesimin heterojen yapýsýný homojenleþtirici muhafazakâr demokrat siyasetle cevapladý.
Tam bu noktada, AKP tarihî bir hataya düþtü. Cumhuriyetçilerin zamanýnda Müslüman kesimi anlayamamasý gibi o da, laik kesimin içerisindeki çoðulluðu anlayamadý ve reflekslerini kestiremedi. Ýktidara yerleþtikçe zamanýnda kendisinin mustarip olduðu ve eleþtirdiði devlet anlayýþýný ve onun Diyanet Ýþleri gibi kurumlarýný sahiplendi ve bu teþkilat yapýsý üzerinden siyasetini sertleþtirdi. Eleþtirdiði kurumlarýn araçlarýný benimser ve kullanýr hale geldi. Türkiye’nin barýþ ve istikrarýnýn önemli meselelerinden Kürt meselesinde seleflerine göre daha ýlýmlý bir söylem benimsese de, son dönemdeki barýþ sürecine kadar olumlu bir adým atmadý. Gezi direniþi de bu ortamda ortaya çýktý.
Gezi’de yaþananlar ister istemez gözleri yeniden laik kesime, onun reflekslerine ve laikliðe yüklenen anlamlara çevirdi. Üzerine bolca yazýlýyor. Bazý analizler laik kimliði duraðan bir yapý olarak görerek laiklerin çocuklarýnýn yeni bir þey söyleyemeyeceðini ve siyasetten uzak bir “bohem, burjuva bir yýðýn” olduðuna deðiniyor. Bazýlarýysa bunun yeni bir “devir” olduðunu vurguluyor. Her iki yaklaþým da þimdiye kadar laiklik ve dindarlýk ötekileþtirmesi üzerinden beslenen argümanlar olduðundan Gezi ile baþlayan laik reflekslere sahip kesimin halinin bir kýsmýný anlatabiliyor.
Gezi direniþi önce çevreci, çoðulcu ve özgürlükçü küçük bir grubun eylemi olarak baþlasa da, özellikle polis þiddeti karþýsýnda AKP’nin polarizasyon söylemince ötekileþtirilmiþ hisseden,”demokrat AKP” karþýsýnda “laik CHP”li safýna itilmiþ, üstelik sadece CHP’ye oy vermeyen bir kesimce aniden benimsendi. Ana akým medyanýn görmemesine raðmen sosyal ve alternatif medya kanallarýnýn þiddetin boyutlarýný an be an göstermesi, bu kutuplaþma içerisinde alan bulamayanlarý ve sýkýþmýþ hissedenleri sokaða döktü. Çocukluðundan itibaren baþka hükümet görmemiþ eleþtirel ve biat kültürüne uzak genç bir kesim de kendini ifade edebilme fýrsatý buldu, eylemin baþýný çekti.
Gezi’de eyleme baþlayanlarýn referanslarý eskinin ideolojik altyapýsýndan oldukça farklý çevreci, özgürlükçü, cinsiyetçi ve milliyetçi olmayan bir yapýda olsa da, sokaða çýkanlar milliyetçi bir görüntü verdiler. Kemalist ve milliyetçi referanslarla direniþte yer alan gruplarýn yaný sýra gündelik hayatýnda baþka siyasi referansa sahip olmayan siviller de bayrakla çýktýlar. Zira, ilkokula baþladýðý andan itibaren milliyetçilik dýþýnda bir ideolojinin normalleþtirilememesi, laik olarak sürekli kutuplaþtýrýlmasý, ana muhalefetin kendini laiklikle özdeþleþtirenlere alternatif bir dil sunamamasý sokaða çýkan insanlarýn ilk anda bayraklara sarýlmasýna neden oldu. Milliyetçilerin yaný sýra aralarýnda Kürtlerin, Müslümanlarýn, feministlerin ve LGBT’lerin de bulunduðu gruplar da direniþçiler arasýnda yer aldý. Bu grubun en belirgin özelliði eyleme gelenlerin büyük bir oranýnýn örgütsüz ve genç olmasýydý.
Yaþananlarýn iktidar tarafýndan hem çoðunluðun önemi üzerine vurgu yapýlarak, hem de CHP’yi ötekileþtirerek týrmandýrýlmasý oldukça taktiksel bir adým. Laik kesim bayrak görüntüsüne raðmen direniþin çýkýþ noktasý ve barýndýrdýklarýyla bir çoðulluða sahip olsa da, direniþ büyüdükçe AKP’nin söylemi seçmeninin belleklerindeki negatif laiklik referanslarýný canlý tutmayý amaçladý. Önce 28 Þubat’a referansla direniþçileri darbeci olarak konumlamaya çalýþtý. Sonra direniþ esnasýnda polis þiddetinden kaçýlarak revire dönüþtürülen Dolmabahçe Camii’nin müezzininin yalanlamasýna raðmen içki içilmek üzere kullanýldýðýný defalarca vurguladý. Ýdam edilen baþbakanlardan Adnan Menderes’i, öldürüldüðünden þüphelenilen Turgut Özal’ý sürekli hatýrlattý. Amaç beleklerinde sürekli ötekileþtirilmiþ mütedeyyin kesime laik tehdidi hatýrlatarak saflarýný sýkýlaþtýrmaktý. Bu sýrada, milliyetçiliði de sahiplenerek CHP’yi laik-ulusalcý safýnda kutuplaþtýrarak milli görüþ geleneðinden gelenlere göz kýrptý. Mevcut söylemiyle de polarizasyonu devam ettirir halde.
Gelinen nokta bize gösteriyor ki, laiklik Türkiye’de inanç özgürlüðünün güvencesi olarak kullanýlmaktan öte polarizasyonu þekillendiren kavram ve kimlik. Toplum laikler ve demokrat dindarlar olarak kutuplaþtýrýlmaya çalýþýlsa da böyle net homojen topluluklar hali yok. Kendini dindarlýkla özdeþleþtirenlerin bir bölümü siyasi olarak AKP’de birleþmesine raðmen nasýl homojen bir yapý içerisinde deðilse, laikler de deðil. Laiklik gibi inanç, ifade özgürlüðünü güvence altýna alan bir kavramýn dindarlarý da içine alacak þekilde yeniden tanýmlanmasý özellikle yeni anayasa sürecinde oldukça önemli. Ancak, kavramlarý sadece tanýmlamak yetmez. Kavramlarýn hakkýnýn verilerek geçmiþle yüzleþmek de bir o kadar önemli. Burada iktidarýn polarizasyon dilinden ne kadar vazgeçmesi gerekiyorsa, muhalefetin ve kendini laik olarak tanýmlayanlarýn da geçmiþle yüzleþmesi laikliðin milliyetçi referanslarýndan kendini arýndýrmasý gerekiyor. Bu sadece laik ve dindar olarak konumlandýrýlarak ötekileþtirilenlerin birbirini anlamasý için deðil, ayný zamanda yýllardýr süren iç savaþ ortamýnýn barýþmasýna zihinlerin hazýrlanmasý açýsýndan da önemli. Kürt, Ermeni, Alevi, Rum, eþcinsel, kadýn gibi kimlikler etrafýnda sürekli ötekileþtirilme sarmalýndan çýkarak olaylara mesele eksenli bakarak tepki verebilmek, yeniden adalet tesis edebilmek için önemli. Kimlik eksenli bir siyaset ve yaþamdan çýkarak çoðulcu mesele merkezli olana evrilmek gerekli.
Published 9 August 2013
Original in Turkish
First published by Varlik 7/2013 (Turkish version); Eurozine (English version)
Contributed by Varlik © Nil Mutluer / Varlik / Eurozine
PDF/PRINTNewsletter
Subscribe to know what’s worth thinking about.